25 Ocak 2008 Cuma

Türkiye'de Bankacılık Tarihi

Türkiye'de Bankacılık

Ülkemizde bankacılığın gelişmesini beş döneme ayırabiliriz. Bu dönemler sadece incelemeyi kolaylaştırmak için seçilmiş değildir. Belki birbirinden düşünce ve metot bakımından da ayrı görülen değişme ve gelişme aşamalarıdır.

1) Birinci Dönem (1847 öncesi)
Bu dönem 1847’ye kadar olan zamanı kapsar. Türkiye’de banka adı altında ilk kuruluşlar bu tarihte çalışmaya başladılar. Daha önce para üzerine işlem yapanlar yalnız sarraflar ve bankerlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda sarraflar ve bankerler para değiştirmek, para bozmak, ödünç para vermek, poliçe alım satımı yapmak gibi işlerle uğraşırlardı.
Sarraflık işlerini Museviler, Ermeniler ve Levantenler (Doğulular) yapıyordu. Bunlar aynı zamanda başkalarının paralarını işleten, zenginlerin ve devlet adamlarının para işlerini gören, gelirlerini tahsil eden, ödemelerini yapan ve gerektiğinde kendilerine borç para veren kişilerdi. 1842’de Anadolu ve Rumeli kumpanyaları adlarıyla sarraflardan oluşan iki heyet kuruldu ve imparatorluk gelirlerinin toplanarak Hazine’ye ve Hazine’ce havale olunan yerlere teslimi işi bu kurullara bırakıldı.
Sarraflar arasında önemli parasal işlere girişenler zamanla “banker” olarak anılmaya başladı. Bunlardan Galata’da oturup ödünç para verecek kadar güçlü olanlara “Galata bankerleri” deniyordu. Özet olarak bu birinci dönemde banka işlemlerine benzer işlemler tek tek sarraflar ya da bankerler tarafından yapılmaktaydı.

2) İkinci Dönem (1847-1875)
1840’ta çıkarılmaya başlayan kâğıt paranın değerinin düşmesi kambiyo fiyatlarında büyük değişmelere yol açıyordu. Buna bir çare olmak üzere 1845 yılında hükümetçe Galata bankerlerinden ileri gelenlerle iki yıllık bir sözleşme yapıldı. Bunlar da kambiyo rayiçlerini tutmak amacıyla ve hükümetin izniyle İstanbul Bankası (Banque de Constantinople) adıyla bir banka kurdular.
İstanbul Bankası’nın işleri bir süre düzenli yürüdü. Fakat 1848 Fransız Devrimi ve onun doğurduğu mali sıkıntılar hükümetin yardımına rağmen giderilemedi. Gerek bu bankanın, gerekse sarrafların para spekülasyonuna engel olunamadı. İstanbul Bankası’nın kapanmasından sonra sterlin kambiyo kuru 110 kuruştan 150 kuruşa yükseldi. Kambiyo kurunun bir mali kuruluş tarafından tutulmasındaki yararı gören hükümet yeni bir banka kurmayı düşündü, ama araya Kırım Savaşı’nın girmesiyle buna imkân bulunamadı. Kırım Savaşı’ndan sonra para ve maliye işleri bir kat daha bozulduğundan, kuvvetli bir bankaya olan ihtiyaç arttı ve bu ihtiyacı karşılamak üzere İngiliz teklifi kabul edildi.
Böylece 1856’da merkezi Londra’da olmak üzere Bank-ı Osmanî (Ottoman Bank) kuruldu. Bu bankanın iş merkezi İstanbul’da olacak ve Mısır hariç Türkiye’nin her tarafında şubeler açacaktı. Sermayesi 2 milyon sterline çıkarılacaktı. Mevduat ve iskonto gibi ticari işlemleri yapacaktı.
Bank-ı Osmanî’nin özel bir banka olarak kurulmasından imtiyazlı veya özel izinli bir bankaya dönüşmesine kadar geçen yedi yıl içinde başka bazı bankalar da kuruldu. Bunlar özellikle para ve kambiyo spekülasyonlarından yararlanmak ve sürekli borç alan Osmanlı hükümetine yüksek faizlerle para bulmak amacına yönelikti.
Union Financiére ile Türkiye Bankası, Şirket-i Umumiyei Osmaniye (Société Générale de L’empire Ottoman) Şirket-i Maliye-i Osmaniye (The Ottoman Financial Associatino), İtibar-i Umumi Osmani Bankası (Crédit Général Ottoman) söz konusu bankaların başlıcalarıydı. Bu arada 1863’te unvanı Bank-ı Osmanî fiahane’ye (Banque İmpériale Ottomane) çevrilen Osmanlı Bankası’na 1875 yılına kadar banknot çıkarmak imtiyazı verildi.
Bu dönemde yukarıda sayılan mali kuruluşlar dışında birçok ufak tefek banka kuruldu. Fakat bu kuruluşlar da diğerleri gibi umdukları gelişmeyi sağlayamadı ve çeşitli bunalımların etkisiyle kapandı.
Burada iki gerçek vardır: Birincisi, büyük kârlar sağlama ümidiyle başı dönen sermayedarların (para babalarının) Osmanlı Devleti’ni sürekli borç para almaya teşvik etmesi ve bazı hallerde adeta zorla banka kurdurulmasıydı. İkinci gerçek de, devletin eline geçirdiği büyük sermaye kitlesini verimli alanlarda kullanmak yerine israf etmesiydi. İşte bu nedenledir ki bu büyük spekülasyon dönemi hem devletin, hem de ona para satmakla geçinen bir çok kuruluşların ödemelerini kesmesiyle son buldu.
Aynı dönemde ilk milli tasarruf kuruluşu olarak bugüne kadar faaliyetini başarıyla sürdüren “Emniyet Sandığı” kuruldu. Esas fonksiyonu, mevduat kabul etmek ve taşınır kıymetlerin rehni ve taşınmaz malların ipoteği karşılığında para vermek olan bu kuruluş 1868’de Mithat Paşa’nın yardımıyla kuruldu. Ziraat Bankası’da temeli yine Mithat Paşa tarafından 1863’te atıldı, ama esas faaliyeti 1875’ten sonraki üçüncü dönemde başladı.

3) Üçüncü Dönem (1875-1908)
1875’te ödemelerin durdurulmasından 1882’de Düyunu Umumiye İdaresi’nin kurulmasına kadar geçen süre içinde mali durum pek istikrarlı seyretmedi. Bu idarenin kurulmasından ve belirli devlet gelirlerinin borçlara ayrılmasından sonra Avrupa para babaları arasında yeniden Türkiye işlerine karşı ilgi uyandı. Birtakım yabancı bankalar Osmanlı İmparatorluğu’nda şubeler açmaya başladı. Yabancı ve yerli sermaye ile yeni bankalar da kuruldu.
Ziraat Bankası’nın faaliyete geçişi de aynı döneme rastlar. (1888) 1875’ten sonra çalışmaya başlayan yabancı bankalardan Fransız sermayeli Crédit Lyonnais, Alman-Filistin Bankası (Deutsche-Palastina Bank) (1899), British Oriental Bank (1900), İngiliz Anglo-Palastine Company (1902), Yunan Atina Bankası (1904), Şark Bankası ülkemizin çeşitli yerlerinde şubeler açtılar.
Yine bu dönem içinde Avusturya’daki Viener Bankverein 1905’te İstanbul’da, Alman Deutsche Orientbank 1906’da İstanbul, Edirne, Bursa, Adana gibi önemli kentlerde şubeler açarken, İtalyan Societe Commerciale d’Ôriente (Şart Ticaret Şirketi) 1907’de İstanbul’da faaliyete geçti.
Bu yabancı bankaların açılmasının biri ticari, diğeri siyasi olmak üzere iki amacı vardı: Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun gelirlerinden önemli bir kısmını doğrudan idare etmesi, ülkemizle ilişkisi olan her yabancı devleti bu fırsatlardan zamanında yararlanma ve ayrıca Türkiye’nin ekonomik gelişmesinde belli oranlarda rakiplerden önce davranma ve piyasayı elde tutma çabasına yöneltti. Aynı amaçla birkaç yerli banka da kuruldu. Bunların en önemlisi Ziraat Bankası, Midilli Bankası ve Selânik Bankası’ydı.
Önce Niş vilayetinde Mithat Paşa tarafından kurulan ve sonradan yurdun çeşitli yerlerinde açılan Menafi Sandıkları 1888’de bir araya getirilerek, merkezi İstanbul’da olmak üzere Ziraat Bankası’na dönüştürüldü. Haziran 1888’de kurulan Selanik Bankası ile Şubat 1891’de kurulan Midilli Bankası birer anonim şirket olarak her çeşit banka muamelesi yapmak, sınai ve ticari teşebbüslere girişmek amacını güdüyordu.
Görülüyor ki, Ziraat Bankası bir tarafa bırakılırsa, bu dönemde yerli olarak ülke yasalarına göre kurulan bankalarda yabancı sermaye hâkimdi. Bu nedenle 18751908 yılları arasında yerli banka olarak ancak Ziraat Bankası’ndan söz edilebilir. Ziraat Bankası da o tarihlerde diğer yabancı bankalar gibi bir mali kuruluş olmaktan çok uzaktı. Özellikle zirai kredilerle meşgul oluyordu.

4) Dördüncü Dönem (1908-1923)
Meşrutiyet’in getirdiği yeni akımlardan biri de Türklerin ekonomik ve mali girişimlere başlamasıydı. Bu akı m özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında kuvvetlendi. Bu dönemde yabancı sermaye ile kurulan bankalar şunlardı:
1909’da bir Osmanlı anonim şirketi olarak kurulan; Türkiye Milli Bankası, Türkiye’de ticari ve sınai girişimlerde bulunmak, taahhüt işlerine girişmek, her çeşit banka işlemleri yapmak ve devletin, belediyelerin borç almalarına katılmak ve taşınır kıymetler ihracına aracı olmak amacını güdüyordu. Fakat pek gelişemedi ve tasfiyeye uğradı. 1910’da yabancı ve yerli sermayenin ortaklaşa kurduğu Türkiye Ticaret ve Sanayi Bankası fazla bir iş göremedi ve 1914’te kapandı.
1911’de İstanbul Bankası, 1912’de Konya İktisadi Milli Bankası, 1913’te Adapazarı İslam Ticaret Bankası (Adapazarı Türk Ticaret Bankası, 1937’den sonra Türk Ticaret Bankası) kuruldu. 1913’te Karaman Milli Bankası, 1914’te Milli Aydın Bankası, 1916’da Akşehir Bankası milli bankalar arasına katıldı.
1917’de kurulan İtibari Milli Bankası’na (Crédit National Ottoman) birtakım imtiyazlar tanındı. Buna göre bankanın kendi işlerine ait malları vergiden, hükümet daireleriyle olan muhaberatı posta pulundan, ilk kuruluş için ithal edeceği mallar gümrük resminden muaf olacak, posta ve telgrafları ücretsiz kabul edilecekti. Bankanın hisseleri nama yazılıydı ve Türk vatandaşlarına ayrılmıştı.
Banka her türlü banka işlemleriyle, sınai ve ticari teşebbüslerle iştigal edebilecekti. Ergani Bakır Madenleri imtiyazı ve bu madenleri denize bağlayacak demiryolunun imtiyazını alan banka, ilk iki yıl içinde giriştiği işlerde başarı gösterdi. Savaşın sonuna doğru bazı spekülasyon işlemleri sonucunda önemli zararlara uğradı ysa da, 1918-1922 döneminde bu zararlarının önemli bir kısmını gidermeyi ve yeni devreye güçlü bir mali kuruluş olarak girmeyi başardı. 1927’de Türkiye İş Bankası ile birleşti ve böylece adı ve tüzel kişiliği ortadan kalktı.
İtibari Milli Bankası’nın kuruluşundan sonra da Cumhuriyet’in ilanına kadar milli bankacılık hareketi sürdü ve 1917’de İstanbul’da İktisadi Milli Bankası, yine 1917’de Manisa’da Manisa Bağcılar Bankası ve Konya’da Konya Ahali Bankası, 1918’de İstanbul’da Ticaret ve İtibari Umumi Bankası, Eskişehir’de Çiftçiler Bankası, 1919’da Adapazarı’nda Adapazarı Emniyet Bankası, 1920’de Konya’da Konya Türk Ticaret Bankası, 1922’de Bor’da Bor Zürra ve Tüccar Bankası kuruldu. Ülkemizdeki bankacılığın 1908-1923 yılları arasındaki gelişmesinde şu hususları özetleyebiliriz:

• Mevcut yabancı bankalar yanında milli sermaye ile küçüklü büyüklü bankalar da kuruldu ve milli bankacılığın ilerlemesi için devletin ilgisine ve desteğine gerek olduğu anlaşıldı.
• Milli banka olarak kurulan İtibari Milli Bankası’yla Türkler banka idaresine alışmaya başladı. Yeni yetişen bankacılar Cumhuriyet dönemindeki gelişmede büyük hizmetleri dokunan elemanlar olarak önemli bir rol oynadı.

5) Beşinci Dönem (1923 sonrası)
Cumhuriyet’in ilanından bugüne kadar gerek devlet, gerekse özel teşebbüs tarafından kurulan bankalar çoğaldı ve milli bankacılık hem işlem, hem de teknik bakımından çok hızlı gelişmeler gösterdi. Bu dönemde kurulan bankaların sermaye bakımından önemlileri devlet sermayesiyle veya teşebbüsüyle kurulanlardı. Cumhuriyet Merkez Bankası, Sümerbank, Etibank, İller Bankası, Emlâk ve Kredi Bankası, Halk Bankası bunlar arasındaydı. Bir özel teşebbüs olarak kurulan Türkiye İş Bankası, devlet bankalarından sonra en büyük sermayeli ve en güçlü milli banka haline geldi.
Çeşitli şehirlerde küçük sermayelerle kurulan mahalli bankalardan bazıları sonradan güçlendi ve faaliyetine devam etti, bazıları da genel ekonomik bunalımın etkisiyle ya da bünyesindeki zayıflık nedeniyle ya kapandı veya daha büyükleriyle birleşti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da büyük kısmı özel teşebbüse dayanan birçok banka kuruldu. Bunlar arasında Yapı ve Kredi Bankası, Türkiye Garanti Bankası, Akbank, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Denizcilik Bankası, İstanbul Bankası, fiekerbank, Pamukbank, Demirbank ve Vakıflar Bankası yer almaktaydı.
1958’de uygulamaya konan istikrar politikasının yol açtığı tasfiyelerin de etkisiyle, 1960-1980 arasında pek az yeni özel banka açıldı. Buna karşılık kalkınma planları doğrultusunda kamu ve yatırım bankalarına öncelik verildi. 1980’den sonra 24 Ocak ekonomik istikrar önlemlerine paralel olarak bankacılıkta önemli yapısal değişiklikler yaşandı. İhracata dayalı sanayileşme stratejisi ve dış borçlanma, bankaların mali sistem içindeki önemini artırdı.

6) Altıncı Dönem (2003 ve sonrası)
Bankacılık kanununun sonunda olması gerektiği noktaya ulastığı dönemdir. Daha önceleri bazı naylon belgelerle bir amelenin bile banka açıp işletebildiği dönem sona ermiştir. Ciddi sayılabilecek kriterler ve işletme esnasında denetleme önlemleri alınmıştır. Merkez Bankası'nın tarihi müdehalesi ile faizler, olması gerektiği normlara düşürülmüş ve "Reel Bankacılık"a geçilmiştir. Banka yönetimi eskiye oranla daha saydam hale getirilmiştir. Devlet bankaları ile özel bankalar arasındaki uçurum büyük ölçüde giderilmiştir. Devlet kontrollü kredi paketleri hazırlanmış, yürürlüğe sokulmuş ve olumlu sonuçlar alınmıştır.
Bir sonraki adım, İsveç'teki banka kanunu alıp, okuyup, değerlendirip, Türkiye ortamında uygulamanın yollarını aramaktır.

Etiketler:

Banka Nedir?

Para ve para yerine geçen öteki menkul değerlerle iş yapan ve finans hizmetleri sunan bir kurumdur. Mevduat alan ve borç veren bankalar karlarını yatırılan ve kredi olarak verilen paralara uygulanan faizler arasındaki farktan sağlarlar.
Bankalar temelde, ticari bankalar ve merkez bankaları olarak ikiye ayrılırlar.
Tasarruf toplayan ve cari hesapları tutan ticari bankalar: borç verme, yatırım yapma, kişiler ve kurumlar arasında mali işlemleri kolaylaştıracak hizmetler sunma gibi işlevleri yerine getirir. Verdikleri borç ve krediler için belli bir faiz alan bankalar, diğer hizmetleri için de harç alırlar.
Devletler arasındaki mali işlemleri yürüten merkez bankaları içerde para ve kredi politikalarının düzenlenmesine ve uygulanmasına aracılık eder. Ayrıca bir mali bunalım sırasında ticari bankaların borç almak için en son başvurabilecekleri merci görevini görürler. Merkez bankaları, bu temel etkinliklerinin yanı sıra, resmi banka sigortası aracılığıyla mali sistemin güvencesi olarak önemli bir psikolojik rol oynarlar. İşlevlerini ticari bankaların yüksek riskli borçlar vermelerini engelleyerek, bu bankaların yönetim ve hesaplarını denetleyerek ve nakit sıkıntısı çeken ticari bankalara borç vererek, yerine getirirler. Son yıllarda tüm dünyada merkez bankalarının ekonomik politikayı biçimlendiren, dövüz kurlarını düzenleyen, para ve kredi arzını denetleyen kuruluşlar olarak önemleri artmıştır.

Etiketler:

23 Ocak 2008 Çarşamba

Merkez Bankası 2008 Yılı Para Politası

MB Başkanı Durmuş Yılmaz 2008 yılı para politikasını açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenledi.
''Dövizde bu yıl da aşırı bir oynama olursa Merkez Bankası'nın müdahale edeceğini söyleyen Yılmaz şöyle konuştu: "2007 Eylül'den itibaren ölçülü faiz indirimi yapılıyor. Enflasyon hedefleri hala beklentilerin üzerinde. 2008 yılında belirsizlik aralığı iki puan olacak. Bu çerçevede para politikası incelenirken kamu kesimi harcamaları dikkatle izlenmektedir. Gelirler ve maliye politikası uygulamaları yakından takip edilmektedir... 2006 yılının ortalarından itibaren gerçekleştirilen parasal sıkıştırmalar önemli çıkarımlar yaptırmıştır. Son 1.5 yıldır uygulanan para politikasının enflasyon üzerindeki etkileri açıkça görülmüştür. Geçtiğimiz 2 yıldaki enflasyon hedefleri sadece para politikası hedeflerinin dışında olup, orta vadeli hedeflerin anlamsız kalması ile değiştirilecektir. Şeffaflık ve öngörülebilirliğin artırılması yönünde para politikası önemlidir. Bugünkü ilkelerle oluşturulmuş para politikasını bir taahhüt olarak algılamamak gerekmektedir. Merkez Bankası'nın temel politikası kısa vadeli faizlerdir. Kısa vadeli faizler uygulanmaya devam edecektir. 2008 yılının enflasyon patikası ise Mart ayında % 7.1, Haziran ayında % 6,5, Eylül ayında %6.3 ve Aralık ayında % 4'tür. Enflasyon raporu yılda dört kez yayınlanacaktır. 2008 yılı para politikası enflasyon aralığı ise Aralık'ta % 4, üst aralık % 6, alt aralık % 3 olarak belirlenmiştir...
DÖVİZDEKİ AŞIRI OYNAMAYA MÜDAHELE EDİLECEK

TL SONBAHAR'DA
Merkez Bankası olarak iki yıldır belirlenen enflasyon hedefini tutturamadık. Kısa vadeli faiz alanının etkilediği arz yönlü şoklar nedeniyle hedefler tutmadı. Tedbirlerimiz var. Enflasyon hedefini değiştirmeyi düşünüyoruz. Değiştirsek de değiştirmesek de risk var. Riskler yüzünden değiştirmiyoruz. Hedefi tutturmak için kısa vadeli faizleri kullanacağız. Enflasyon hedefini değiştirmek kredibilite sorunu yaratır.

TL konusunda çalışmalarımız hızla devam ediyor. Tasarımlar yapıldıktan sonra basıma geçilecek. Basım yapıldıktan sonra kamuoyu ile paylaşmamız gerekiyor. Sonbaharın başlarında bunları sizlerle paylaşacağız.''

Etiketler:

21 Ocak 2008 Pazartesi

Bloga Takvim Eklemek

Olur ya bir an tarihi unutursunuz ya da blogunuzun bir kenarı boş kalmıştır canlansın,kımıl kımıl olsun istersiniz;
O halde bir takvim ekleyin.
"Nasıl?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Durun heyecan ve panik yapmayın söylüyorum.


http://www.kissdesign.net/calendriers.htm adresine gidin. Oradan begendiginiz bir takvimi seçin..

Aşağıdaki resimde gördügünüz gibi sayfanıza koyacağınız kod, kiss design sayfasında hazır sekilde duruyor. Ancak kodda XXX yazılı yere begendiginiz takvimin kodunu yazıp kopyalayın. Bu kodu da kendi blogunuza Sayfa ögesinden ekleyin.


Etiketler:

En İnce Notebook


SONUNDA BUNU DA YAPTILAR.
Torba zarfa koy gönder.O derece ince :)
Apple dünyanın en ince notebook bilgisayarı olan MacBook Air’i tanıttı. MacBook Air; 1.94 cm’lik maksimum yüksekliğinin muadili bilgisayarlardaki en ince noktadan daha ince olmasının yanı sıra, en ince noktasındaki benzersiz 0.4 cm’lik inceliği ile de öne çıkıyor.MacBook Air 13.3 inçlik LED- aydınlatmalı geniş bir ekrana, tam boyut ve arkadan aydınlatmalı bir klavyeye, video konferans özelliği için yerleşik iSight kameraya ve kullanıcıların iPhone ve iTouch”ta bulunan tıklama, döndürme ve sürükleyerek geçme özelliği sağlayan çoklu dokunuş hareket destekli geniş bir trackpad (izleme dörtgeni)’e sahip.

TEKNİK ÖZELLİKLER
1280×800 çözünürlüğe sahip 13.3-inçlik LED-arkadan aydınlatmalı parlak geniş ekran
4MB L2 önbellek ile 1.6 GHz Intel Core 2 Duo işlemci
800 MHz ön veriyolu; 2GB’lık 67 MHz DDR2 SDRAM
Sudden Motion(Ani Hareket) Sensörü ile 80GB ‘lık sabit disk sürücüsü
Intel Graphics Media Accelerator X3100
Mikro-DVI girişi (VGA Adaptörlere bağlanan Mikro-DVI ve DVI Adaptörlere bağlanan
Mikro-DVI içerir)
yerleşik iSight video kamera
yerleşik AirPort Extreme 802.11n kablosuz ağ oluşturma ve Bluetooth 2.1+EDR
bir adet USB 2.0 girişi; bir adet kulaklık girişi
tıklama, kaydırma, döndürme ve sürükleyerek geçme özelliği içeren gelişmiş çoklu
dokunuş kabiliyeti özelliğine sahip TrackPad
ve 45 Watt’lık MagSafe Güç Adaptörü.







Etiketler:

20 Ocak 2008 Pazar

Türkiye'de Yaşanan Kuraklık ve Etkileri

"TÜRKİYE‘DE YAŞANAN KURAKLIK VE ETKİLERİ"

Türkiye, 2006 yılı Aralık Ayı‘nı, normalin ¼‘ü oranında yağış alarak geçirdi. Toprakta nem eksikliği yaratan bu durum, 2007 yılında özellikle serin iklim tahıllarında (buğday, arpa, çavdar ve yulaf) verim ve üretim kayıplarının ortaya çıkacağına işaret ediyor...

Türkiye‘nin uzun yıllar yağış ortalaması değerlerine göre, Aralık Ayı yağış normali 97.2 mm.dir. Buna karşılık Türkiye, 2005 yılı Aralık Ayı‘nda 61.7 mm, 2006 yılı Aralık Ayı‘nda ise 26.1 mm. yağış almıştır. Başka bir deyişle, 2006 yılı Aralık ayında, Türkiye normalinden % 73.1 oranda daha az yağış kaydedilmiştir.

Serin iklim tahılları, yıllık yağış ortalaması 450 mm. düzeyinde olan alanlarda, ek bir sulama yapılmaksızın yetiştirilebilir. Bununla birlikte, yıllık yağışın aylar itibariyle dağılımının da düzenli olması istenir. Yağış rejiminde ortaya çıkan normal dışı gelişmeler, verim ve üretim üzerinde sınırlayıcı etkiler yapar.

Türkiye‘de, Kasım ve Aralık aylarında, kışlık buğday ekimi yapılmaktadır. Yazlık buğday ekimi ise, erken ilkbahar döneminde söz konusu olmaktadır.

Tohumlar toprağa ekildikten sonra; sırasıyla çimlenme - kardeşlenme - sapa kalkma - başaklanma ve olgunlaşma dönemi yaşamaktadırlar. Bunlardan özellikle ilk üç dönemde uygun miktarda yağışın alınması beklenir. Sonraki iki dönemde ise, yağışın özellikle kalite üzerinde olumsuz etkileri söz konusu olmaktadır.

Trakya - Çukurova - İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, Türkiye‘nin önemli tahıl üretim merkezleridir. Bunlardan, Trakya hariç tüm bölgelerde, önemli oranda yağış azlığı söz konusudur. Özellikle Adana, Hatay, Konya, Ankara ve Şanlıurfa illerinde Kasım ve Aralık aylarında yaşanan ve Ocak Ayı‘nın ilk 20 günlük döneminde de devam eden kuraklık, kışlık buğday ekiminde çimlenme kapasitesini önemli ölçüde etkilemiştir. 20 milyon tonluk toplam buğday üretiminde Konya‘nın 1.8, Adana‘nın 1.2, Şanlıurfa‘nın 1.2 milyon ton, Ankara‘nın 900 bin ve Hatay‘ın 400 bin ton paya sahip oldukları düşünüldüğünde, sorunun ciddiyeti ortaya çıkmaktadır. Bazı illerde üreticinin, kışlık ekim yaptığı tarlasını yeniden sürdüğü gözlemlenmektedir.

Bu çerçevede, yaklaşık 20 milyon ton buğday, 9 milyon ton arpa, 300 bin ton yulaf ve 200 bin ton çavdar üretiminin İç Anadolu, Çukurova ve Güneydoğu‘nun Batısı‘nda gerçekleştirilen bölümü için; Çukurova‘da %30, İç ve Güneydoğu Anadolu‘da %10 olmak üzere ortalama % 20‘lere varan bir üretim düşüşünü öngörmek ve buna göre önlem geliştirmek zorunluluğu bulunmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu, buğday üretiminde 2005 yılı 21.5 milyon ton olarak açıkladığı üretim tahminini, 2006 yılı birinci ve ikinci tahmininde sırasıyla 20.5 ve 20 milyon ton olarak revize etmiştir. İyimser bir tahminle, kışlık buğday ekiminde yaşanan kuraklık sorunu nedeniyle üretim düşüşünün 1 milyon tonla sınırlı olacağı varsayıldığında, bunun genel ekonomiye olumsuz etkisinin 400 milyon YTL düzeyinde gerçekleşeceği beklenebilir.

Bununla birlikte, kışlık ekim için önümüzdeki dönemdeki olası kar yağışlarının ve bunun yanında yazlık ekim de dahil olmak üzere olası bahar yağışlarının, verim ve üretim üzerinde belirleyici etki yapacağını not etmek gerekmektedir.

Verim ve üretimdeki geriye gidişler, şüphesiz en çok yoksul tahıl üreticisini olumsuz etkileyecektir. Bunun yanında, dönemin özelliklerini "fırsat" sayacak bazı sektörel süreçler konusunda dikkatli olmak zorunluluğu bulunmaktadır.

Bu bağlamda, bahar dönemi özellikleri görülmeden, tahıl ürünlerinde "üretim yetersizliği" öne sürülerek gümrük vergisi oranlarının düşürülmesini isteyenlerin, aslında iç - dış piyasa fiyat marjından yararlanmak isteyenler olduğu bilinmeli ve şu ortamda bir gümrük indirimine gidilmemelidir.

Bunun yanında, 1 kg. ekmek maliyeti içinde buğday fiyatlarının % 30‘dan daha az paya sahip olduğu gerçeğinden hareketle, ekmek fiyatlarına yönelik olası zam talepleri de, gerçekçi olmaması nedeniyle reddedilmelidir.

Mevsim normallerine göre kaydedilen yüksek sıcaklık ve düşük yağış değerleri, tahıllar dışında Çukurova‘da karnabahar, soğan ve patates gibi ürünlerin üretimini de tehdit etmektedir.

Ayrıca erik, kiraz, kayısı, şeftali gibi sert çekirdekli meyveler ve narenciye, zeytin ve üzümde, ağaç ve asmaların kışlama evresini yeterince yaşayamamaları, verim ve kaliteyi olumsuz etkileyebilecektir. Genel olarak ağaçların "yalancı bahar" etkisiyle çiçek açmaları, arkasından gelecek soğuklarla don olasılığı ve bundan dolayı ortaya çıkabilecek zararları da artırmaktadır.

Dünya genelinde görülen küresel ısınma süreci, kuşkusuz Türkiye‘yi de tehdit etmektedir. Türkiye bu gerçekle yüzleşmek, uygun önlemleri zamanında almak zorundadır.

Türkiye‘de 2006 yılının Ekim - Aralık dönemi uzun yıllar yağış ortalaması 224 mm. iken, 2006 yılı Ekim - Aralık döneminde 199.1 mm. yağış kaydedilmiştir. Bu durum, dönemin başında kaydedilen aşırı yağış - sel sonrasında, özellikle Kasım Ayı‘nın başından itibaren ortaya çıkan kurak döneme işaret etmektedir.

Türkiye‘de, teknik ve ekonomik ölçütlere göre sulanabilir 8.5 milyon hektar tarım alanının, ancak 4.5 milyon hektarı sulanabilmektedir. Başka bir deyişle, 4 milyon hektar alan, su beklemektedir. Türkiye, önümüzdeki 10 yıllık dönemde, her yıl 400 bin hektar sulama yatırımı gerçekleştirerek, toprağını su ile buluşturmalıdır.

Buna karşılık, yılda ancak 35 - 40 bin hektar sulama yatırımı yapılabilmekte, bu alandaki uzman kuruluş Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılmakta, sulama yönetimi "kederine" terk edilmekte, tarım toprakları amaç dışı kullanılmaktadır.

Bu yatırım hızı ile gidilirse, sulama yatırımlarının tamamlanabilmesi için, 100 yıla yakın bir süreye gereksinim vardır...

Yatırım eksikliği yanında, mevcut yatırımların gerçekleştirilmesinde de ciddi sorunlar bulunmaktadır. GAP Bölgesi‘nde 35 bin hektar alan, yanlış sulama teknikleri nedeniyle tuzlulaşma ve çoraklaşma sürecini yaşamaktadır. Derin su kuyularından yapılan yer altı suyu çekimleri, Konya Ovası‘nı hızla çoraklaştırmaktadır.

Bu bağlamda, yer altı suyuna yüklenen su temini yanında, açık kanallarda taşınan su ile yapılan "vahşi sulama" yöntemlerinden derhal vazgeçilmeli, damla sulama başta olmak üzere, suyu tasarruflu kullanan, toprakta tuzlulaşma - alkalileşme - çoraklaşma sorunu yaratmayan çağdaş teknikler uygulanmalıdır.

Su mülkiyeti ve işletmeciliğinde, üreticiye, suyu kullanan ve yöneten bir nitelik kazandırılmalı, "su hizmetlerinin özelleştirilmesi" uygulamalarından vazgeçilmeli, kamu yararı su politikalarının odağına oturtulmalıdır.

Atıksu ve kuraklık yönetimi yanında, yeni dönemin koşullarına uygun tarımsal araştırma - yayım ve danışmanlık hizmetleri kurgulanmalı ve etkinlikle uygulanmalıdır.
Küresel ısınmayı tetikleyen fosil yakıtlar yerine, tarımsal ürünlerden elde edilen biyoyakıtların (biyodizel ve biyobenzin), öncelikle tarım ve iş makinelerinde olmak üzere kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Doğayı ve çevreyi sömürerek tüketen endüstriyel tarım uygulamaları yerine, doğayla ve tüketiciyle dost tarım teknikleri uygulanmalıdır.
Tarım bir kültürdür. İnsan ve doğa, bu kültürün ayrılmaz parçalarıdırlar...



Dr. Gökhan GÜNAYDIN

Etiketler:

Kuraklık Nedir?

Bir bölgede nem miktarındaki geçici dengesizliğin o bölgedeki su kıtlığı ile ilişkisi olarak kabaca tanımladığımız kuraklık doğal bir iklim olayıdır ve herhangi bir zamanda herhangi bir yerde meydana gelebilir. Kuraktan nemli iklim tiplerine kadar her yerde görülebilir. Bununla beraber kurak iklimler nem eksikliğinden ve yüksek değişkenlikteki yağıştan dolayı kuraklığa karşı daha hassas konumdadırlar. Ekstrem olaylar içinde kuraklık genellikle yavaş gelişir, sıklıkla uzun bir süreklilik gösterir ve atmosferik tehlikeler içinde tahmini en az olanı olması ile birlikte etkileri çok geniştir.

Kuraklık tabiatın gizli bir tehlikesidir. Genellikle herhangi bir mevsim veya bir zaman diliminde yağış miktarındaki azalmadan dolayı meydana gelir. Kuraklık hesaplamalarında bir bölgedeki yağış ve evapotranspirasyon (buharlaşma+terleme) arasındaki dengenin uzun süreli ortalaması göz önünde bulundurulmalıdır. Kuraklık zamanla (yağış mevsiminin başlamasında gecikmeler, ürün büyüme mevsimi- yağış zamanının ilişkisi) ve yağışların tesirleri ( yağış yoğunluğu, sayısı) ile ilşkilidir. Yüksek sıcaklık, şiddetli rüzgar ve düşük nem miktarı gibi diğer değişkenler bir çok bölgede kuraklıkta etkili olur.

Kuraklık yalnızca fiziksel bir olay veya bir doğa olayı olarak görülmemelidir. Onun, insan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle toplum üzerinde çeşitli etkileri vardır. Uzun süreli kuru hava nem azlığı yaratarak bitki, orman ve su kaynaklarında azalmaya sebep olur ve neticede, ciddi çevresel, ekonomik ve sosyal problemlerin ortaya çıkar.

"http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurakl%C4%B1k"'dan alındı

Etiketler:

18 Ocak 2008 Cuma

Geri Dönüşüm


Geri dönüşüm terim olarak, kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılmasıdır.

Tüketilen maddelerin yeniden geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile öncelikle hammadde ihtiyacı azalır. Böylece insan nüfusunun artışı ile paralel olarak artan tüketimin doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zarar engellenmiş olur. Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar hammadde olarak kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu mümkün kılar. Örneğin, yeniden kazanılabilir alüminyumun kullanılması alüminyumun sıfırdan imal edilmesine oranla %35'e varan enerji tasarrufu sağlamaktadır.

Atık malzemelerin hammadde olarak kullanılması çevre kirliliğinin engellenmesi açısından da önemlidir. Hurda kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir. Örneğin bir ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılmasıyla 20 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.
GERİ DÖNÜŞÜM NİÇİN ÖNEMLİDİR?

1.Doğal Kaynaklarımız Korunur;
Doğal kaynaklarımız dünya nüfusunun artması ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi nedeni ile her geçen gün azalmaktadır. Bu nedenle malzeme tüketimini azaltmak, değerlendirilebilir nitelikli atıkları geri dönüştürmek sureti ile doğal kaynaklarımızı verimli kullanmak zorundayız. Bu nedenle geri dönüşüm doğal kaynaklarımızın korunması ve verimli kullanılması için son derece önemli bir işlemdir. Örneğin; kağıdın geri dönüşümü ile ormanlarda ağaçların daha az kesilmesini sağlamış oluruz. Benzer şekilde plastik atıklarının geri dönüşümü ile petrolden tasarruf sağlanabilir.
2.Enerji Tasarrufu Sağlanır;
Geri dönüşüm malzeme üretiminde endüstriyel işlem sayısını azaltmak suretiyle enerji tasarrufu sağlar. Örneğin; metal içecek kutularının geri dönüşümü işleminde bu metaller direkt olarak eritilerek yeni ürün haline dönüştürüldüğünde bu metallerin üretimi için kullanılan maden cevheri ve bu cevherin saflaştırılma işlemlerine gerek olmadan üretim gerçekleştirilebilmektedir. Bu şekilde bir alüminyum kutunun geri dönüşümünden % 96 oranında enerji tasarrufu sağlanabilir. Benzer şekilde katı atıklarda ayrılan kağıdın yeniden işleme sokulması için gerekli olan enerji normal işlemler için gerekli olanın % 50’si kadardır. Aynı şekilde cam ve plastik atıkların da geri dönüşümünden önemli oranda enerji tasarrufu sağlanabilir.
3.Atık Miktarı Azalır;
Geri dönüşümün uygulanması ile çöplere giden atık miktarında azalma sağlanarak bu atıkların taşınması ve depolanması işlemleri için daha az miktarda alan ve daha az enerji kullanılmış olur. Evsel atıklar için bu azalma ağırlık olarak fazla olmamakla birlikte hacimsel olarak bakıldığında oldukça önemli bir oran teşkil etmektedir.
4.Geri Dönüşüm Geleceğe ve Ekonomiye Yatırım Demektir;
Geri dönüşüm uzun vadede verimli bir ekonomik yatırımdır. Hammaddenin azalması ve doğal kaynakların hızla tükenmesi sonucunda ekonomik problemler ortaya çıkabilecek ve işte bu noktada geri dönüşüm ekonomi üzerinde olumlu yapacaktır. Yeni iş imkanları sağlayacak ve gelecek kuşaklara doğal kaynaklardan yararlanma olanağı sağlayacaktır.
GERİ DÖNÜŞEBİLEN MADDELER
Alüminyum: Atık alüminyum küçük parçacıklar halinde doğranır. Daha sonra bu parçalar büyük ocaklarda eritilerek, dökme alüminyum üretilir. Bu sayede atık alüminyum, saf alüminyum ile neredeyse aynı hale gelir ve üretimde kullanılabilir.
Beton: Beton parçalar, yıkım alanlarından toplanarak kırma makinalarının bulunduğu yerlere getirilir. Kırma işleminden sonra ufak parçalar, yeni işlerde çakıl olarak kullanılır. Parçalanmış beton, eğer içeriğinde katkı maddeleri yoksa yeni beton için kuru harç olarak da kullanılabilir.
Kağıt: Kağıt öncelikle kağıt çamuru hazırlamak için, su içerisinde liflerine ayrılır. Eğer gerekirse içindeki lif olmayan yabancı maddeler için temizleme işlemine tutulur. Mürekkep ayırıcı olarak, sodyum hidroksit veya sodyum karbonat kullanılır. Daha sonra hazır olan kağıt lifleri, geri dönüşmüş kağıt üretiminde kullanılır.
Plastik: Plastik atıklar öncelikle cinslerine göre ayrılarak geri dönüşüm işlemine tabi tutulur. Cinslerine göre ayrılan geri dönüşebilir plastik atıklar, kırma makinalarında kırılıp küçük parçalara ayrılır. İşletmeler bu parçaları direkt olarak belli oranlarda, orijinal hammadde ile karıştırarak üretim işleminde kullanabildiği gibi; tekrar eritip katkı maddeleri katarak ikinci sınıf hammadde olarak da kullanabilir.
Cam: Cam atıklar (şişe, kavanoz vb.) toplama kutularında toplanır ve bu atıklar renklerine göre ayrılarak geri dönüşüm tesislerine verilir. Burada atık ve katkı maddelerinden ayrılır. Burada cam kırılır ve hammadde karışımına karıştırılarak eritme ocaklarına dökülür. Bu şekilde tekrar cam olarak kullanıma geçer. Kırılan cam, beton katkısı ve camasfalt olarak da kullanılmaktadır. Camasfalta %30 civarında geri dönüşmüş cam katılmaktadır. Cam bu şekilde sonsuz bir döngü içinde geri dönüştürülebilir, yapısında bozulma olmaz.

Etiketler:

11 Ocak 2008 Cuma

İşlemci Nedir?

İşlemci bilgisayarımızın beynidir; tüm işlemler ondan sorulur. Eskiden beri bilgisayarlar, bir sistem performansını etkileyen en önemli bileşen olarak işlemci modeli ve hızı ile satın alınmış, böyle adlandırılmıştır: Pentium 166 MMX, Pentium III 800 gibi. Ancak, Pentium işlemcilere geçildikten sonra bir sistemin performansını belirlemede (o sistemde yapılacak işlere göre) sabit disk ve ekran kartı hızları, RAM miktarı gibi faktörlerin de çok belirleyici olduğu ortaya çıkmıştır. Yine de işlemci her zaman bir sistemin performansında ve yapabileceği rolü oynayacaktır.

İŞLEMCİ HIZLARINI BELİRLEYEN UNSURLAR
İşlemciler saat hızları ile anılırlar (166 MHZ, 633 MHZ, 900 MHZ gibi. ) Ancak bir işlemcinin hızını belirleyen asıl faktör o işlemcinin mimarisi, yani modelidir. Bu yüzden 100 MHZ saat hızına sahip pentium işemci. 100 MHZ saat hızına sahip 486 işlemciden daha hızlıdır. Aynı şekilde Pentium II’lerden daha düşük bir model sayılan celeron işlemcilerin bir kısmında üzerinde l2 ön bellek bulunmadığı için aynı iç hıza sahip Pentium II lerden, hatta bazı işlemcilerden yine kendisiyle aynı hızdaki Pentium MMX işlemcilerden daha yavaştır.

Performans: Bir PC’nin performansını belirleyen en önemli etken işlemcidir. Diğer bileşenler de performans üzerinde önemli bir rol oynuyor;ancak işlemcinin maksimum performansını belirlemede en baskın faktördür. Diğer aygıtlar(işlemciye verilen parçalar) sadece işlemcinin performansına ulaşmasını sağlar.

Yazılım Desteği: Yeni, hızlı işlemciler daha fazla performans gerektiren yeni yazılımların kullanılmasını sağlar . Ayrıca Pentium MMX teknolojisi içeren işlemciler, daha önceki sistemlerde kullanılmayan özel yazılımların kullanılmasına izin verir.

Güvenilirlik ve tutarlılık: Bir işlemcinin kalitesi, sisteminizin ne kadar güvenli çalışacağını belirleyen faktörlerden biridir.

Enerji Tüketimi ve Soğutma: Önceleri işlemciler, diğer sistem aygıtlarına göre daha az güç tüketirlerdi . Yeni işlemciler daha fazla güç tüketiyorlardı. Bu nedenle daha fazla ısınıyorlar ve soğutulmaları için üzerlerinde bir fan veya ısıyı emen bir soğutucu bulunuyor.

Ana kart desteği: PC’nizde kullanacağımız işlemci türünün, kullanacağımız ana kart ile yakın ilgisi vardır. Her ana kart, belirli bir işlemci serisini destekler.

Etiketler:

Çift Çekirdekli İşlemci ( CoreDuo ) Nedir?

Son zamanlarda bilgisayar almayı düşünenlerin en çok duyduğu sözcük sanırım bu ''çift çekirdekli işlemci'' sözü oldu. ''Bilgisayarın içinde çekirdeğin işi ne? Çekirdek denilen şey kabak çekirdeği midir?İşlemcinin bir çekirdek neyine yetmiyordu? Neden ikinci bir çekirdeğe ihtiyaç duyuldu?'' gibi sorular aklınıza takılacak kadar amatörseniz -ki ben bu gruptanım- buyrun sonuna kadar sabırla okuyun.




Dual Core CPU’lar yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi, bir CPU’nun iki çekirdeğe sahip olmasıdır. CPU’da bulunan çekirdekler işi aralarında paylaşan ve ortaklaşa çalışabilen iki veya daha fazla işlem birimi barındıran yongalar da diyebiliriz. Neden bu teknolojiye ihtiyaç duyuldu biraz da ondan bahsedelim.
İntel tarafında ismi hyper threading olan bu yapı bir işlemci içerisinde iki çekirdeğe olanak tanır böylece sistemden baktığınızda sanki donanımınızda iki adet işlemci varmış gibi görünür.İşlemciler artık limitlere yaklaştığı için dikkat ederseniz son zamanlarda işlemci frekansları daha fazla yükselmiyor.Çünkü frekans yükselmesi demek daha fazla besleme ve daha fazla ısı çıkışı ve buna bağlı olarak soğutmaya daha fazla enerji harcaması demek ayrıca soğutmada ufak arızalar sonucu performans kaybı da görülebiliyor bu yüzden çift çekirdekli işlemciler üreticilerin gözdesi çünkü düşük frekans yüksek performans.

1-Fizik yasaları, mühendislerin saat hızlarını sonsuza kadar arttırabilmelerini engeller. Silikonun sınırlarına neredeyse ulaşılmak üzereyken saat hızlarının hala arttığını görüyoruz. Saat hızı her zaman performans anlamına gelmiyor, bu yüzden mühendisler işlemcilerin her saat vuruşunda daha fazla komutu işleyebilmeleri için de uğraşıyorlar aynı zamanda. 4 bitlik bir işlemci bile iki tane 32 bitlik sayıyı toplayabilir ama bunun için pek çok komutu işlemesi gerekir. 32 bitlik bir işlemci bu toplamayı tek bir komutla yapabilir. Normal yöntemlerle bir komutu yüklemek, çözmek, kullanacağı veriyi almak, çalıştırmak ve son olarak da sonucu yazmak için beş saat vuruşu gerekir. Bu sorunu çözmek için günümüz işlemcileri pipelining denen teknolojiyi kullanılır. Bu teknolojide bir işlemi yapmak için değişik aşamalar ard arda dizilir ve bir işlemin bir aşaması yapılırken boştaki kaynaklarla da başka bir işlemin herhangi bir aşaması yapılabilir. Bu teknolojiyle bir komutu tek bir saat vuruşunda bitirebilmek mümkün olur. Superscalar denen bir mimariyle paralel pipellinelar kullanılarak performans daha da arttırılabilir. Bu konudaki son gelişme Intel'in Hyperthreading teknolojisidir. Komutları paralel olarak çalıştırmak için çift işlemciye ihtiyaç duyulur. Bu teknolojideyse olaya şu şeklide yaklaşılır: Komutlar thread denen parçalardan oluşur ve çift işlemciyle komut seviyesinde paralellik yerine tek işlemciyle thread seviyeinde paralellik sağlanır. Komutlar threadlere ayrılır ve bu threadler paralel olarak işlenip çıkışta tekrar birleştirirler. Tek bir işlemci tam anlamıyla olmasa da belirli bir seviyede çift işlemci gibi çalışır. Bu yöntem sadece tek bir işlemcinin kaynakları kullanıldığı için çift işlemcinin yerini tutamasa da bazı uygulamalarda belirli bir performans artışı sağlar. En büyük dezavantajı komutların parçalanıp tekrar birleştirilmesi sırasında kaybedilen zaman yüzünden aynı anda birden çok komutun işlenmesine ihtiyaç duymayan programlarda az da olsa performans düşüşü yaşanmasıdır.


Dual Core CPU'lar Windows Görev Yöneticisinden CPU kullanım geçmişini resimdeki gibi 4 adet olarak göreceksiniz. Ctrl+Alt+Delete kombinasyonundan görev yöneticinize girip kendinizinkiyle karşılaştırabilirsiniz.

2-Sıcaklık sorunlarından dolayı, işlemciler eskisi gibi saat hızlarını arttırarak hızlanamıyorlar. Bu yüzden aylardır işlemci açısından bir başarım duraksaması yaşanıyordu. En sonunda, Intel artan başarım seviyeleri konusunda, iki işlemci çekirdeğini tek bir yonga üzerinde birleştiren tamamen yeni bir fikirle kaşımıza çıkıyor. Bu değişim sayesinde önemli bir işlemci başarım artışı yaşanması bekleniyor.Sistemi gerekli olan bileşenlerle kurduktan sonra, işletim sisteminin de her bir işlemciye görevleri iyi bir şekilde paylaştırması gerekiyor. Çoklu işlemcili sistemlerden tam anlamıyla yararlanmak için modern işletim sistemlerinin, kendisinden istenen işleri küçük paketlere ayırarak birbirinden bağımsız şekilde çalıştırabilen, çoklu iş yürütme parçacıklarını (multiple thread) desteklemesi gerekiyor. Windows XP'nin iş düzenleyici (scheduler) arabirimi, iş parçacıklarını farklı işlemcilere atayarak bütün sistemin yük dengesini ve duyarlılığını en iyi şekilde ayarlamaya çalışıyor.

3- Artık Fizik yasalarının sınırına yaklaşan teknoloji nedeniyle tek çekirdekten elde edilebilen işlem gücünün sınırına dayanmış bulunulduğunu yukarda bahsetmiştik (en azından şimdiki malzeme ve tasarım yapısıyla). Bu nedenle pazarın durumu üreticilerin iki veya daha çok işlem birimi barındıran çoklu çekirdekli ürünlere yönelmesi kaçınılmaz oldu. Intel 2002 yılında bir yonga içine iki işlemci koyma fikrini Hyper Threading (HT) ile daha önce kullanmaya çalışmıştı. Pentium 4 mimarisine HT Teknolojisinin eklenmesinin en temel sebebi AMD ile yaşanan saat hızı yarışıydı. İnanılmaz 3.06 GHz saat hızına çoktan ulaşılmış, Intel'in yürütme işhattı (pipeline) uzamış ve 20 aşamalı hale gelmişti. Bunun tersine AMD Athlon XP 10/15 aşamada (ALU/FPU) işini hallediyordu. Pentium III içinse bir işlem için 10 aşama (Tualatin ve Pentium M modelleri için bu değer 12'dir) yeterliydi. AMD'nin Athlon 64 işlemcisi ise hala 12 aşamalı işhattı (pipeline) kullanıyor.

4-Bir taraftan da, derin işhattına sahip olan bir işlemci bir işlem turunda daha fazla iş yapabiliyor. Bu durum SSE2 ve SSE3 gibi komut uzantıları çalışırken iyi sonuç veriyor. Diğer taraftan neredeyse her işlem, işlemcinin bu uzun aşamalarından geçmek zorunda kalıyor ki bu da çok değerli olan saat turlarının (clock cycle) boşa gitmesi anlamına geliyor. Bu eksi etkiyi bir miktar kurtarmak ve Pentium 4'lerin uzun işhatlarını (bu arada Prescott'larla işhattı boyutu 31 aşamaya çıktı) biraz daha dolu tutabilmek için Intel, şöyle bir mantık geliştirdi: sanki iki mantıksal işlemci varmış gibi yapmak.Çoklu-çekirdekli işlemcilerin artısı görevleri (task) bölmek yerine verileri bölerek işleyebilmesidir.Veri birkaç tane parçaya ayrılıyor ve aynı kod veri üzerinde çalıştırılıyor. Bunun gerçekten pek çok artısı var.

5-Bilgisayara biraz yüklenince yani birden fazla işlem yapmaya kalktığınızda“ Uygulama yanıt vermiyor” gibi sıkıcı uyarılarıdan kurtulmak için Hyper Threading teknolojisi çift işlemcili teknoloji ile bu aşılmaya çalışıldı. Bir program için gerekli olan işlemci süresini biraz daha verimli hale getirerek rahatsızlık verici "uygulama yanıt vermiyor" ekranlarını önlemeyi başardı. Şimdiye kadar çift işlemcili bir veya Hyper Threading desteği sunan bir sistemle çalıştıysanız, bilgisayarın yaptığınız işlemlere hemen cevap verdiğini fark etmişsinizdir - temel olarak Hyper Threading teknolojisinin yaptığı tam olarak bu. 2002 yılının sonbaharında, Intel bu mantığı Hyper Threading (HT) teknolojisi ile gündeme getirmişti. HT sayesinde Pentium 4 3.06 GHz ve bütün FSB800/1066 sürüm işlemciler aynı anda iki işlemi yürütebiliyorlardı. Bu özellik her ne kadar tek başına çalışan uygulamalarda sadece belirli şartlar altında ufak bir başarım artışı sağlıyor olsa da, sistemin kullanıcının isteklerine olan duyarlılığını (responsiveness) arka planda çalışan işlemleri sanal işlemciye yükleyerek arttırabiliyordu. HT sayesinde %100 işlemci yükünden dolayı donmuş bilgisayar ekranı görmek neredeyse tarihe karışmıştı

6-Anti virüs, güvenlik duvarı (firewall) gibi sisteminizin güvenliğini sağlayan ve bugün artık zorunlu hala gelen bazı hizmetler ki bunlar ortalama bir masaüstü bilgisayarı için beşle on arasında Windows'la ilgisi olamayan hizmet çalıştırıyor. Bunlar arasında ekran kartı yazılımları, video veya ses uygulamaları için olan görev çubuğu ikonları, izleme yazılımları, ağ yazılımları veya depolama ve iletişim gibi diğer donanımlar için olan hizmetler. Windows ekranınızın sağ alt tarafında bulunan her görev çubuğu ikonu, işlemci zamanı ve bellek alanı kullanan bir hizmeti temsil ediyor.

İşte yukarıda sayılan sorunlardan dolayı bütün yeni işlemciler, yükü dinamik olarak mantıksal işlemciler arasında bölerek (multi-tasking, çoklu-görevlendirme), aynı anda birden çok programı çalıştırabilme yeteneğine sahipler. Eğer mümkünse işletim sistemi iş yükünü, iş parçacığı temeline dayanarak (multi-threading, çoklu-iş parçası) çok daha derin bir seviyede dağıtabiliyor. Çoklu-görevlendirme (Multi-tasking) bildiğimiz modern bilgisayarlar demek, yani kullanıcının çok fazla başarım kaybı yaşamadan birden çok yazılımı ve pek çok sistem hizmetini (service) çalıştırabilmesi anlamına geliyor.

http://www.autoclubturkey.com/ Doruk-C ve @hmet

























Etiketler:

3 Ocak 2008 Perşembe

Mortgage Ne Kazandırır

Mortgage'ın yararları
* Konut edinimi kolaylaşacak
* İnşaat sektörü canlanacak
* Kayıtdışılık ortadan kalkacak
* Ruhsatlı konut üretimi artacak
* Finans sektörü sağlıklı bir derinlik kazanacak
* Konut yapımında planlamanın önemi artacak
* Sistem ekonomiye canlılık ve refah artışı sağlayacak.

Mortgage'ın genel kuralları
* Vade ve faizler piyasada belirlenecek.
* Sabit faiz ve değişken faizli kredi imkânları sunulacak.
* Sistemden imarlı binalar yararlanacak.
* Proje ve inşaat safhasındaki konutlar da mortgage'a dahil olacak.
* Sistemde, gayrimenkulle ilgili yaş, semt, kredi vadesi gibi sınırlamalar olmayacak.
* Sisteme belli bir peşin para ile girilebilecek.
* Banka üç ay kredi taksitini ödeyemeyenin evini satma hakkına sahip olacak.
* Bankalar sözleşme yapmadan önce müşteriye bilgi formu verecek.
* Borcunun kalanını kapatmak isteyenler anapara artı yüzde 2 faiz ödeyecek.Mortgage'ın püf noktaları
* Sözleşme Öncesi Bilgi Formu'nun tüketiciye verilmesini takip eden bir işgünü geçmeden imzalanan sözleşme geçersiz olacak...* Konut finansmanı sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunlu. Sözleşmede öngörülen şartlar, sözleşme süresi içinde tüketici aleyhine değiştirilemeyecek.* Borçlunun temerrüde (Borcunu ödeyememe) düşmesi halinde banka borçluya temerrüt tarihinden itibaren beş işgünü içerisinde iadeli taahhütlü posta yoluyla bildirimde bulunmakla yükümlü.* Konut satışa çıkarıldığında banka kıymet takdiri yaptıracak. Kıymet, satıştan en az 10 iş günü önce size bildirilecek. Banka takdir edilen kıymeti dikkate alarak basiretli bir tacir gibi konutun satışını yapmak zorunda.

Etiketler:

Türkçesi TUTSAT. Mortgage de Ne Ola?

MORTGAGE
Mortgage, bir taşınmazın, bu taşınmazı elinde bulunduran bir kişiden ya da kurumdan belirli koşullarda başka bir kişi ya da kurum eline geçmesi işidir. Halk arasında kira öder gibi uzun vadeli ev satın alma sistemi olarak bilinen ipotekli konut finans sistemi Mortgage kısacası rehinli satış demektir. Mortgage sistemi kira öder gibi, aylık bütçenizi sarsmayacak ödemeler ile ev sahibi olmanın yollarını açan sistemdir. Mortage sisteminde satın alınmak istenilen mülkün bedeli ekspertiz raporları ile değerlendirilir. Sistemde kredilendirilen miktar, eksperin belirlediği rayic fiyat üzerinden % 75'tir. Usulüne uygun bir mortgage kullanımında , satınalacağınız emlak için ekspertiz raporundaki değerin % 25'i kadar miktarı peşin ödemeniz ve kalan bölümün lender olarak tabir edilen mortgage sağlayıcısı tarafından karşılanması gerekir.Mortgage sistemi kira öder gibi, aylık bütçenizi sarsmayacak ödemeler ile ev sahibi olmanın yollarını açan sistemdir.

Mortage sisteminde satın alınmak istenilen mülkün bedeli ekspertiz raporları ile değerlendirilir. Sistemde kredilendirilen miktar, eksperin belirlediği rayic fiyat üzerinden % 75'tir. Kelime karşılığı "ipotek" olan mortgage için bir kaç karşılık teklif edilmiştir.Banka ve ya finansörler, müşteri adına müşterinin talep ettiği bir konutu peşin olarak satın alarak mülkiyeti müşteriye devrediyor. Ancak müşterinin bankaya borcunun karşılığı olarak mülk ipotek ediliyor. Müşteri bankaya borcunu belli bir ödeme planına göre, önceden belirlenmiş bir vade sonuna dek aylık ödemelerle kapatıyor.Mortgage de ev sahibi olmak isteyenler çok daha uzun vadede ve çok daha düşük faizle konut edinebileceklerinin yanı sıra, konut alanlara projeli, ruhsatlı ve kaliteli konut sahibi olmalarını da sağlamaktadır. Projesi olmayan konutlara kredi verilmez. Mortgage de bankalar ve ya finansörler, genelde aldığınız konutun, ekspertiz değerinin % 75 ‘i oranında kredi verirler. Konut ekspertiz değeri, Gayrimenkul değerleme uzmanı tarafından belirlenir. Mortgage ile aldığınız eve hemen yerleşebilirsiniz ve kira ödemekten kurtulursunuz. Ama yükümlülüklerinizi tamamlayıncaya kadar o ev sizin değildir. Ne zaman ki tüm kredi borcunuzu kapatırsınız o ev artık sizin olur.Ayrıca, ''Konut Finansman Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Taslağı''na göre, Türkiye'de vatandaşın daha uzun vadeyle ve daha iyi şartlarda konut alabilmesi için, ''İpotek Finansmanı Kuruluşları'' oluşturulacak. Sermaye Piyasası Kurulu'nun hazırladığı ve 31 maddeden oluşan taslak uyarınca, konut finansman sistemiyle, öncelikle gayrimenkul sektörü kayıt altına alınmış olacak

Etiketler:

Paranızı -tabi varsa- Emlağa Yatırmak İster misiniz?

İşte öneriler

Fiyatı yükselecek beklentisiyle mi yoksa kira geliri iyi diye mi alacağınıza karar verin. En iyisi hem prim potansiyeli taşıyan hem de iyi geliri olan gayrimenkullerdir. . Gelişecek bölgelerde imarlı arsalar büyük prim potansiyeli taşır. İstanbul'da Riva, Zekeriyaköy, Silivri ve Pendik ile Tuzla gelecekte çok kazandıracak bölgeler. . Alışveriş merkezleri, etrafına çok kazandırır. Uzun vadede etrafındaki dükkan ve bürolar ile konutların değerini katlar. Satılabilirliğini kolaylaştırır. . Ulaşım ve yol yatırımlarını iyi takip edin. Yeni yollar ve yol genişletme çalışmaları her zaman için bölgedeki emlak fiyatlarında yükseliş sağlar. . Hem büyük şehirlerde hem de küçük kentlerde kampüslerin çevresinde genelde kentin elit kesimi oturur. Ayrıca kampüslerin çevresi kısa sürede gelişir. Yani getirisi yüksek olur. . Satın aldığınız yer 5 yıl ve altında bir sürede kira geliriyle kendi parasını ödeyebilecekse "hayatınızın fırsatı karşınızda" demektir. Kaçırmayın. 5-10 yıl arasında ise fiyat ucuzdur. 10 ile 15 yıl arası ise normaldir. 15 yılı geçmişse pahalıdır. 20 yılı geçmişse yanaşmayın. . Yatırım amaçlı bina yapılabilir arsa arıyorsanız, olabildiğinde büyük alın. İnşaat yaptıracak paranız olmasa bile bu tür arsaları, kat karşılığı müteahhite daha kolay verirsiniz. Çoğu zaman müteahhitler sizin kapınızı çalar. Çünkü müteahhitler birden fazla arsa sahibiyle uğraşmak yerine bir arsa sahibi ile uğraşmayı tercih eder. . Yakında paraya ihtiyacınız olacağı için bir gayrimenkul satmaya niyetliyseniz, en az üç ay kadar önce satışa çıkarın. Çünkü ne zaman paraya sıkışıp da gayrimenkul satacak olsanız, piyasadan size gelen fiyat teklifleri çok düşük olur.

Etiketler:

Yatırımlarımı Nasıl Yapmalıyım?

Birikiminiz var ve yatırım yapmak istiyorsunuz. Çeşitli yatırım alanlarından birini seçmekte zorlanıyorsunuz veya birini seçtiniz ama daha iyi bir seçenek var mı diye araştırma yapıyorsunuz.Yatırım kararı vermek için önce beklentilerinizi ve risk algılamanızı tespit etmeniz gerekir.
Özetle yatırım yapabileceğiniz 3 ana grup var:
1- Kendinize ait işyeri açmak
2- Para piyasaları
3- Sermaye piyasaları
Bu 3 grubu ulusal ve uluslarası olarak 2 ayrı başlıkta toplamanız da mümkün.

KENDİNİZE AİT İŞYERİ AÇMAK
İşyeri açma yatırımı yapmadan önce fizibilite çalışması yapmanız gerekir. Bu çalışma sonunda açacağınız işyerinin açmaya değip değmeyeceğini, açmak için yeterli olup olmadığınızı anlayacaksınız.Fizibilite çalışmasına açacağınız işyerinin nerde olacağına karar vererek başlarsınız. Çeşitli yer seçeneklerini kaynaklara (hammadde, işgücü, enerji, vs.) ve pazara yakınlığına göre değerlendirerek en uygununu seçersiniz. Seçtiğiniz işyeri konumunun işe başlayabilmek için ne kadar yatırım yapmanız gerektirdiğini hesaplarsınız. Bunun için bina ve arazi bedelleri, kira bedelleri, makine ve teçhizat bedelleri gibi masraf kalemlerini toplarsınız. İşe başlama yatırımının genellikle en büyük kısmı işyerinin bina, makine gibi yatırımlarından oluşur. Eğer birikiminiz sınırlı ise kiralama yoluyla bina ve makine kiralayabilir özellikle yüksek fiyatlı makineler için finansal kiralama seçeneğini değerlendirebilirsiniz.Sonraki aşama nakit akışınızı hesaplamak olacaktır. İşyerinizi açtıktan sonra tahmin edebileceğiniz en uzun tarihe kadar ne kadar satış yapabileceğinizi tahmin etmeniz gerekir. Satışlarınız vadeli olacaksa bunların kasanıza veya bankanıza nakit olarak hangi tarihlerde geleceğini, alacaklarınızın tahminizden daha geç ödenmesi veya hiç ödenmemesi ihtimalini de düşünerek ay bazında nakit kaç para elinize geçeceğini tahmin etmelisiniz.Daha sonra yine ay bazında nakit ne kadar masraf yapacağınızı hesaplarsınız. Hammadde, personel giderleri, kiralar, vergiler gibi çeşitli ödeme kalemlerini ödeme tarihlerine göre ay bazında tahmin edin.Aylık tahmini nakit girişiniz ve çıkınızı tablo halinde listeleyip hangi aylarda açık vereceğinizi hangi aylarda nakit fazlası vereceğinizi görebilirsiniz. Yeni kurulan işletmeler genellikle ilk yıl nakit açığı verir. Zaten bu açık sizin yapmanız gereken yatırım tutarınız veya ihtiyacınız olan sermaye tutarı anlamına gelecektir. Sonraki yıllar veya aylarda tahminen oluşturduğunuz bütçeniz ne kadar fazla veriyorsa ve yatırım tarihinden ne kadar zaman sonra bu fazlaya yani kara ulaşıyorsanız bu da sizin tahmini kar oranınız olacaktır. Tahmini kar oranınız, yatırımın geri dönüşüm vadesi, yatırım için gerekli sermaye tutarı gibi bilgilere sahipseniz yatırım kararınızı daha kolay verebilirsiniz.

PARA PİYASALARI
Belirli bir zaman dilimi için paranızın önceden belli bir oran veya tutarda para kazanmasına imkan veren piyasalardır. Kısaca faiz geliri kazanabileceğiniz piyasalardır. Mevduat, hazine bonosu, tahvil, bono, repo gibi araçları vardır.Kaybetme riskinizin en düşük olduğu yatırım araçlarıdır bunlar. Dolayısıyla da kazanç oranlarınız da düşüktür. Para piyasalarından ciddi bir kazanç sağlayabilmek için ciddi bir yatırım yapmanız gerekir. Vaadedilen faiz veya getiri oranından, ödeyeceğiniz vergi oranını ve vade başı ile sonu arası için tahmin ettiğiniz enflasyon oranını çıkararak net faiz oranını hesaplayın. Bulacağınız bu yeni oran ile yatıracağınız tutarı çarparak gelecekteki net faiz gelirinizi hesaplayabilirsiniz. Eğer döviz tevdiat hesabı açmak istiyorsanız ilave olarak seçtiğiniz dövizi ulusal para birimi olarak kullanan ülkedeki enflasyon oranının mevduatınızın vade aralığında ne olacağını ve vade sonundaki kuru tahmin etmeniz gerekir.Bu yatırım türünün her ne kadar riski çok az da olsa, vade sonunda enflasyon, vergi ve kur tahminlerinizin üstünde çıkarsa zarar etme ihtimaliniz olabilir.

SERMAYE PİYASALARI
Mevcut bir işletmenin hisselerini satın alarak ortak olmanızı sağlayan menkul değerler borsaları bu piyasaların en önemli yatırım aracıdır. Hisse senedi satın almak için hangi şirketin hisselerini satın alacağınızı, ne zaman alacağınızı, ne zaman satacağınızı, ne kadar alacağınızı, hangi fiyattan alıp hangi fiyata satacağınızı bilmeniz gerekir. Bütün bunları bilmek imkansızdır ancak tahmin edebilirsiniz. Ancak üstteki yatırım araçları için de çeşitli tahminler yapmanız gerektiğini hatırlayın.Hisselerini alacağınız şirketi belirlemek için, şirketin mali bilgilerini, şirketin pazar ve rekabet gücü bilgilerini, mevsim değişiklikleri ve satışları arasındaki ilişkiyi, ulusal ve uluslarası ekonomik gelişmelere karşı hassiyetini, bu hassiyetin hangi gelişmelerde hisselerine nasıl etki yapabileceği gibi pek çok bilgiye ve tahmine ve bunların analiz sonuçlarına ihtiyacınız olacaktır.Küçük yatırımcıların bu bilgileri zamanına edinme, tahminleme, analiz etme gücü büyük yatırımcılara göre daha zayıf olduğu bilindiği için çeşitli ülkelerde küçük hisse senedi yatırımcılarını korumak için çeşitli yasalar ve denetleme sistemleri geliştirilmiştir. Yine aynı amaçla veya bu ihtiyacın bir sonucu olarak konu hakkında uzman olmadığı halde hisse senedi satın almak isteyenler için uzmanlar tarafından yönetilen yatırım fonları geliştirilmiştir. A ve B tipi yatırım fonlarından A tipi para piyasaları ağırlıklı, B tipi hisse senedi ağırlıklı olarak, uzmanlar tarafından para ve sermaye piyasalarına yatırım için yönetilir.

Etiketler:

Paradan Para Kazanmak

Yatırım Nedir?

Tasarruf
Gelirinizin tamamını harcamıyorsanız tasarruf ediyorsunuz demektir. Tasarruflarınızı genellikle güvenli yerlere
koymak ve paranıza istediğiniz an ulaşmak istersiniz. Bunun için paranızı evde veya kasada tutabilirsiniz. Ama
her tasarruf edilen para yatırım yapılan para demek değildir. Evde tuttuğunuz paranız için gelir elde etmez, hatta
enflasyon karşısında zarara uğrayabilirsiniz.

Yatırım
Paranızı gelir getiren bir araca koyduğunuzda yatırım yapılmış demektir. Örneğin paranızı vadeli mevduat
hesabına yatırabilir ve faiz geliri elde edebilirsiniz. Paranızı bankaya yatırmaktan başka çok çeşitli yatırım araçları
da mevcuttur. Arsa, ev gibi gayrımenkul, veya döviz de birer yatırım aracıdır.
Sermaye piyasalarında yatırım yapmak ise hisse senedi, tahvil, devlet tahvili, yatırım fonu katılma belgesi, v.b.
sermaye piyasası yatırım araçları ile olur.
Yatırım yapılırken eldeki paranın ne kadar süre ile o yatırımda tutulabileceği de önemlidir. Bazı yatırımlar uzun
vadede iyi getiri sağlar, kısa vadede paraya çevrilirse karlı olmaz. Ayrıca parayı yatırırken, alınacak riskin de her
yatırımcı tarafından iyice düşünülmesi ve ondan sonra karar verilmesi gerekir.
Yatırım için önemli olan başlamaktır. Küçük miktarda ve sizin için hayati önemi olmayan bir parayla değişik yatırım
araçlarını denemeye başlayabilirsiniz. Zaman içinde daha çok şey öğrenirsiniz.

Yatırım Araçları Nelerdir?

Hisse Senetleri
Hisse senetleri, sahibine ortaklık hakkı sağlayan bir menkul değer türüdür. Hisse senedi sahibi söz konusu
şirketin ortağıdır. Dolayısıyla şirketin faaliyet karı ve varlıkları üzerinde sermayesi oranında hak sahibidir. Fakat
ortakların bu hakkı, öncelik bakımından alacaklıların (şirkete borç verenler) hakkından sonra gelmektedir.
Yatırım Araçları / Hisse Senedi / Hisse Senedi Türleri
Adi/İmtiyazlı Hisse Senetleri: Hisse senetleri, şirketin ana sözleşmesinde aksine bir hüküm yoksa sahiplerine
eşit haklar sağlar. Bu tip hisse senetlerine adi hisse senedi denir. İmtiyazlı hisse senetleri ise sahiplerine kara
iştirak ve genel kurulda oy kullanma gibi bazı imtiyazlar sağlayan hisse senetleridir. Esas sözleşme ile imtiyazlı
hisselere belli oranda özel temettü dağıtımı öngörülebilir, rüçhan hakkı kullanımında, oy hakkında, tasfiye
sonucuna katılmada bazı ayrıcalıklar tanınabilir.
Hamiline/Nama Yazılı Hisse Senetleri: Bu ayrımın önemi hisse senetlerinin devir işlemlerinde ortaya
çıkmaktadır. Hamiline yazılı hisselerde devir işlemi teslimle tamamlanır. Nama yazılı hisse senetleri ise esas
sözleşmede aksine bir hüküm olmadıkça devrolunabilir.
Yatırım Araçları / Hisse Senedi / Hisse Senedi Değer Tanımları
Nominal Değer: Hisse senetlerinin üzerinde yazılı olan fiyattır. Toplam sermayenin miktar ını belirleyebilmek ve
bununla ilgili muhasebe kayıtlarını yapabilmek için hisse senedinin ilk ç ıkarılışı sırasında ortaklık yönetimi
tarafından verilen değerdir. Uygulamada en sık görülen hisse senedi nominal fiyatı 1000 TL’dir.
Piyasa Değeri: Bir hisse senedinin sermaye piyasasında alınıp satıldığı fiyattır. Arz ve talep yoluyla belirlenir ve
piyasa koşullarına göre gerçek değerinin altında veya üstünde olabilir.
Gerçek Değer: Şirketin kazanç gücü, büyüme potansiyeli gibi faktörlerle belirlenen hisse senedi de ğeridir. Bu
değer bir anlamda yatırımcının, şirketin gelecekte gelir yaratma potansiyelini ve kendilerinin bu hisse senedinden
bekledikleri kazanç oranını göz önüne alarak, hisse senedine biçtikleri, mevcut koşullar altında sözkonusu hisse
senedi için normal buldukları değerdir.
Defter Değeri: Hisse senedi ihraç etmiş bir şirketin öz varlığından varsa birikmiş zararlar düşüldükten sonra
kalan miktarın hisse adedine bölünmesi ile bulunan değerdir.
Tasfiye Değeri: Şirket tasfiyeye gittiği takdirde, elde edilecek tasfiye gelirinden borçlar kar şılandıktan sonra
kalan miktarın, hisse senedi sayısına bölünmesi ile bulunacak değerdir. Tasfiye değeri piyasa değerinin
araştırılmasında önemlidir. Çünkü şirketin piyasa değeri için tasfiye değeri alt sınırı oluşturacaktır.

Tahviller
Tahviller, yatırımcılar için sabit gelir sağlayan uzun vadeli bir menkul değer türüdür. Tahvilleri ihraç eden (özel
sektör şirketleri ve kamu kuruluşları) içinse bir borçlanma aracıdır. Kamu tarafından ihraç edilen tahvillere “Devlet
Tahvili”; özel sektör tarafından ihraç edilen tahvillere ise “Özel Sektör Tahvili” denir. Tahvil ihraç eden kurulu ş,
gelecekte belli tarihlerde faiz ödemeleri yapacağını ve vade bitiminde anaparayı ödeyeceğini taahüt etmektedir.
Devlet Tahvilleri bir yıl ve üzerinde vadelerle ihraç edilirler. Devlet tahvili kuponlu veya iskontolu olabilir.
Tahvil hamili, tahvili çıkaran kuruluşun uzun vadeli alacaklısıdır. Şirketin aktifi üzerinde alacağından başka hiçbir
hakka sahip değildir, şirketin yönetimine katılamaz. Buna karşılık, şirketin brüt karından önce tahvil sahiplerinin
faizleri ödenir. Tahvil hamili şirketin kar-zarar riskine katılmaz. Şirket zarar etse de günü gelince belli miktardaki
anapara ve faizlerini alır.

Hazine Bonosu
Devletin her yıl bütçe kanunlarına dayanarak, nakit açığını finanse etmek üzere ihraç etmiş olduğu kısa vadeli
finansman araçlarıdır. Hazine bonolarıın vadesi en çok bir yıldır. Hazine bonoları ihale yoluyla ihraç edilmekte ve
iskontolu olarak satılmaktadır.

Düz Repo:
Bir menkul kıymeti belli bir tarihte belli bir fiyattan geri almak taahhüdü ile sat ımını içeren bir işlemdir. Esas
itibarıyla repoya konu olan menkul kıymetler teminat vasfı taşımakta olup, kısa vadeli bir borç verme durumu söz
konusu olmaktadır. Repo, bir menkul kıymetin işlem başlangıç valöründen (geçerli işlem tarihi) satılıp, bitiş
valöründen geri alınmasını ifade etmektedir. Repo yapan taraf, paray ı kullanan taraf olmakta ve geri alım taahüdü
ile menkul kıymetin satımını yapmaktadır.

Yatırım Fonları
Yatırım Fonları Nedir?
Getiri beklentisi, risk toleransı ve vade yapısı benzer yatırımcıların birikimlerinin ortak bir havuzda toplanarak
değişik enstrümanlar aracılığı ile değerlendirildiği kollektif bir yatırım aracıdır. Her bir yatırımcı, fonun sahip olduğu
toplam büyüklüğün bir kısmını temsil eden katılma belgesini satın alarak fona ortak olur.
Yatırım fonları profesyonel ekipler tarafından yönetilir ve fonun stratejisine ve yat ırım prensiplerine göre değişen
risk özellikleri taşır. Yatırım fonunun kazancı, portföyünde bulundurduğu varlıkların getirisine bağlı olduğu için,
yatırımcıların fonun portföy bileşimi ve risk seviyesi hakkında bilgi sahibi olduktan sonra yatırım yapacakları fonu
seçmeleri uygun olacaktır

Etiketler: